İkbal'e Mektuplar-34 (Mutlu Olalım İmkanlara İnat)

İkbal'im...

Ben seni çok sevmişim... O kadar çok sevmişim ki, damarlarımda dolaşan kanın akışkanlık ivmesi değişti, kalbimin ritmi hızlandı adını sayıklamaya başladığımdan bu yana, resimlerine değil resimlerindeki göz bebeklerine bakarak nefes alıyorum adeta.

Ben senle mutluyum. Senle adam oluyorum. Sen olunca yanımda, aşkım dediğin zaman, seni seviyorum dediğinde, sevdiiğim adam diye fısıldadığın anda mutlu oluyorum ben, bambaşka bir adam olup, kendime derhal çeki düzen verme azmi ve gayreti hasıl oluyor bende.

Sen biraz uzak dursan bana, sen azıcık ötelesen mesela yere düşen kristal parçası gibi tuzla/buz oluyorum. Kendimi geri toparlayabilmek o vakitten sonra ya şarabın, ya rakının insafına kalıyor.

İmkanlar kötü, şartlarımız zor ama olsun be sevgilim... bizde imkansızlıklar içinde, mümkünatı olmayan şartlarda mutlu olalım. İmkanlara inat mutlu olalım be sevdiğim.

Kolay olan çabuk kaybedilirmiş, boş ver biz zor olanı yapıp kavuşalım be yarim. ''Elalem ne der'' demeyelim mesela... Annemiz, babamız, kardeşimiz demeyelim.

Bizi sevenler bizim sevdiklerimizi de kabul etsin koşulsuz şartsız. Yaptığımızın yanlış olduğunu isimleri gibi bilseler de bizi üzmemek için sussunlar mesela...

Bir insan hayattan durmadan yumruk yer mi ya... Yüreğimin ağzı burnu kan revan oldu. Yumruksuz günüm geçmiyor.

Uzaktan bakınca güçlü görünüyorum değil mi?

Güçlü falan değilim... Tek gücüm sensin, sen varsan kendimi mitolojiden çıkıp gelmiş Kürşad'lar, Külteginler, Urungular gibi hissediyorum. Tutsan elimi belki Urungu ile Ayhanım gibi tereddütsüz atlarız kara ölüm çukuruna.

Liseye yeni başladığım zamanlarda bir kızı sevdiğimi ama şartların zor olduğunu babama anlattığımda babam şu cümleyi küpe olarak takmıştı kulağıma

''Sen hem gülü seveyim diyorsun, hem de dikeni elime batmasın diyorsun, bana bak adam rezil rüsva olmayı göze alamayandan aşık olmaz''
Belki o gün bugündür böyle rezil rüsva olmamışımdır. Belki bu kadar yolumdan şaşmamışımdır.

Bu yaşadığımız hayat değil, bildiğin 400 metre engelli koşu yapıyoruz. Hem nefes nefese koşuyor hem de bir bir engelleri geçmeye çalışıyoruz.

Keşke demek istemiyorum ben. Belki şöyle olsaydı demek de istemiyorum. Zaten hep keşkeler ile belkiler değil midir binlerce aşığı mahveden...

İkbal'siz günüm geçsin istemiyorum... 

İçimde sana bir sarılmalık acım var. Bir sarılsam sana tüm acılarım dinecek, tüm kanamalarım son bulacak gibi...

Sensizlikte kurduğum cümleyi o dizi de duyunca ev arkadaşlarım da çok şaşırdı.

''İkbal'lerden haber yok, Vural'lar bitap vaziyette'' derdim hep...

Gözüme uyku girmiyor İkbal... Sensiz uyuyamıyorum. Sadece artık bitkin düşüyorum yatağa ve biyolojik olarak, hayatı idame hususunda kapanıyor gözlerim.

Sensiz yaşamak istemiyorum, seninle yaşlanmak istiyorum...

Mesela, her sabah uyandığımda koynumda huzurla uyuduğunu görmeliyim ki, günüme şükürler ile başlayayım.

Ya da akşam eve geldiğimde sen kapıyı açana kadar küt küt atmalı kalbim sen kapıyı açıp bana gülümsemeler bahşettiğinde sabah şükürlerime akşam şükürleri eklemeliyim.

Akşam eve koşa koşa gelmeyim, sabah evden çıkarken resmen yaka paça atmalısın beni evden.

Sesini duymadığım gün yaşanmış değil İkball.

İyi bir adamım ben, kötülük düşünemem, menfaat güdemem, kıramam, kızamam, ama mevzu bahis sen olunca içimden bir canavar çıkıyor adeta... Sensiz geçirdiğim her gün takvimlere kurşunlar sıkmak istiyorum.

Sensiz geçirdiğim saatleri bana tik tak tik tak diye hatırlatan saatleri paramparça etmek istiyorum.

Sabahları beni uyandıran alarmları fırlatıp atmak istiyorum hayatımdan.

Hayat kısa ve bu kısacık hayatta İkbal'li pişmanlıklar yaşamak istemiyorum.

Neyse çenem düştü ben gideyim en iyisi...
İş bekler...

Keşke İkbal beklese ama olmuyor işte...

Bir gün mutlaka aşkım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder