İkbal'e Mektuplar-49 (Buna Benzer Acılar)


Daha önce sana acının tarifini yaptım, dilimin döndüğünce, aklımın yettiğince izah ettim.

Azizim "bir kere acıya gark olmaya gör, ister de ister" demişti...

Sanırım bu minval üzerine sensizlik en katran karası gecelerde yaşanıyor.

Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki... Ah konuşmak hasbihal etmek bir mümkün olsa neler anlatabileceğimi ben bile kelimelerle tasvir edemiyorum.

Şuan Adana'da Türkan Ocak başındayım. Tek başıma, saat altıda geldim buraya, mekanın sahibi Türkan Hanım kapıda karşıladı, henüz sokaklardan Adana'nın kavurucu sıcağı gitmemişken ocak başına dalıyorsan, mekan sahibi gün görmüş geçirmiş biriyse hemen garsonlardan birine avluyu hortumla ıslatıp biraz daha serin olmasını sağlayın diye göz işaretleriyle telakki eder.

Bu mekanda eskiden bir kaç kez bağlama çalmıştım. O zamanlar Türkan hanım 5 milyon, 10 milyon sıkıştırırdı cebime , hatta bir akşam onun en sevdiği türkü olduğunu bilmeden leylim leyi çalmıştım da bana "ne zaman harçlığın biterse gel" demişti.

Avluya bir tahta masa atıldı. İki sandalye "gelecek misafirin var mı" dedi Türkan hanım "yok" dedim...

Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu "ne içersin" dedi cevap vermedim, bir kaç saniye izledi beni sonra gençlerden birini çağırıp bir 70'lik açın dedi.

Yavaş yavaş insanlar gelmeye başladı bir süre sonra gelenler benim masaya selam vermeden geçmiyorlardı. Önce garipsedim sonra anımsadım bu mekanda Türkan Hanım bir masaya sakilik ediyorsa o masadaki kişi mühim oğlu mühimdir.

Ben üçüncü dubleyi içmiştim ki Türkan hanım gelip, "oğlum, sen burada bağlama çalıp, rakı masalarını eğlendirdiğin zamanlarda bile molalarını yatsı namazına denk getiren adamdın, noldu" dedi...

"İyimisin" dedi...

İyiyim sadece İkbal'im yok dedim.

Ooo mevzu derin yani diyerek kinayeli bir kahkaha fırlattı anason kokan ocak başına...

Anlat dinlerim dediğinde otur dedim usulca... Ben anlatayım sen dinle ... Çıt çıkarma sakın, İkbal fazla lakırdıyı gürültüyü sevmez, aynı anlamı taşıyan kelimeleri ikiden fazla kullansan " e hadi uzatma" der dedim...

Başladım anlatmaya...

Bak saat tam 08:19 da aradı. Şuan saat 21:33 hala aramadı...

Ben onun sesini duyabilmek için can hıraş vakit kollarken belki umurunda bile değilimdir.

İkbal kim diye sıkıştırdı araya...

Dedim ki;

İkbal çağlar ötesinden bembeyaz bir ata binip beni uygarlıklara, medeniyetlere götürmek için yemin etmiş bir katundur.

İkbal, menfaatsiz,çıkarsız beni sevmeye çalışan sevdikçe de sevmeye devam eden bir kadın-ı beşer

İkbal karanlık ve yalnız gecelerime doğan en parlak dolunay ki o semada yerini aldığı vakit yıldızlar parıldamaktan utanıp kaybolurlar...

İkbal göğüs kafesimi yırtmak için çırpınan kalbimin ritminde ahenk bulan kadındır.

Sonra bir ara çok günah işledim be Türkan abla diyebildiğim sırada rakımı tazeledi...

Galiba İkbal'sizliğin serumu anason kokusuymuş...

Çünkü bunu içince unutmuyor aksine güzel anlarımızı hatırlayıp o anımsamakla birlikte rüyalara dalıyorum... Kafası güzel bu adam ile ayık kafa adam arasında tercih yap deseler bir dakika düşünmez tereddütsüz kafası güzel adamı seçerim...

Ee bu kadar mı İkbal dedi...

Bu kadar olur mu be diyerek diyerek devam ettim...

Kafanda canlandır Türkan Abla... Ötüken ormanlarında, boz bulanık bir gece, uzaklardan dört nala bir atın ayak sesleri geceyi deliyor... O kısrak öyle sert vuruyor ki nallarını toprak zemine arkasında belli belirsiz uzaklaşan Çin Seddi sarsılıyor adeta...

Ormanın karanlık ve gece gölgeli manzarasında kayboluyor geriye yalnızca kısrağın ayak sesleri kalıyor...

Kısrak bir yerde duruyor, durunca fark ediyoruz ki üzerinde bir kadın bir erkek var.

Adamın adı mühim değil kadının adı İkbal...

El ele tutuşup iniyorlar kısraktan. Ağır ve emin adımlarla atın durduğu yere doğru yürüyorlar. Kocaman bir çukur, çukur ki dibini görmeye insan gözü yetmez... Bildiğin ufuk çizgisinin kara mambası...

Adam kadını alnından öpüp, sensiz kalacağıma bu çukurun derinliklerinde kalmam yeğdir diyerek sevdiğinin elini bir çırpıda bırakırken boynundan bir tutam İkbal kokusu alarak ölüm çukurunun karanlığında kayboluyor.

Geride kalan İkbal, sensiz bu toprak üstünde kalacağıma seninle yerin 77 kat altında kalmaya razıyım diyerek peşinden atlar ölüm çukuruna...

Sonra zaman gelir aşıklar ozanlar türküler şiirler yazarlar bu sevdaya....

Bir yiğit sevdalandı da.
Kavuşamadan gitti.
Bir güzel kız allandı da.
Savuşamadan gitti..

Er dediğine ar geldi de.
Yar dediğine dar geldi.
Ayrılık ciğer deldi de.
Sönmez yürek kar geldi...

Alpertunga destanı gibi kazıldı kayalara asırlanmış Türk çağına damga vurdu bu aşk...

Günümüze gelelim.

Niye içiyorsun der gibi bakıyor ve bu içmelerime bir anlam veremiyorsun. Biliyorum ki içki bütün kötülüklerin anası..

 Biliyorum ki sarhoşluk verenin çoğu haramsa azı da haram...

Sadece bir gece be bir gece suya sabuna dokunmadan, beynime kramplar girmeden tatlı tatlı hülyalara dalıp uyumak istedim.

Kaç günlerce dizginledim kendi kendimi.

Kaç gece frenledim. Bırak be Türkan abla bu gece bu can rahat bir uyku uyusun...

Türkan abla son kadehimi doldurmak isterken elimi tuttu, hadi doğru eve bizim Remzi seni eve bıraksın git yat dinlen...

Bir daha da buraya rakı içmeye geleceksen gelme... Sıçtın ağzıma... derken içine düştüğüm acı onu da çepeçevre sarmıştı.

Oğlum... Bu rakı sevmeyi bilmeyenlerin içkisi içip de sevmeyi öğrensinler diye...

Bu rakı sahiplenmeyi bilmeyenlerin içkisi içip de sahiplensinler diye...

Oğlum bu rakı karaktersizlerin içkisi içip de karakterlensinler diye... Dedi ve ekledi...

Sen bu karaktere sahipken bırak sevdiğin ağlasın sen var git uyu dedi...

Elimi cebime attığım da tuttu elimi " sen zaman burada hesap ödedin de bugün ödeyeceksin" diyerek azarladı.

Eğdim başımı tamam abla diyerek, tam çıkıyordum ki, Evanto hanım girdi içeri...

Evanto hanım aslen ingiliz asilzade bir hanımefendidir. Yaklaşık 70 yaşlarındadır.

Bir Türk'e sevdalanıp ta ingilterelerden çıkıp gelmiş ama sevdiği adamı hiç bulamamış. Buralarda biçki dikiş ile geçimini sağlamış yinede karamsarlığa düşmeden onun şehri burası diyerek Adana'yı sahiplenmişti.

Hayyırole Vuralim sallanıyorsun dediğinde Türkan hanım bir çimdik attı kaburgasının üstüne...

İyi akşemler oğlim diyerek el salladı bana. Bana da tebessüm etmek kaldı.

Sonra düştüm yollara parayı rakı masasına gömmediysek taksiyle rahat rahat eve gidebilirdim. Tam bu düşüncedeyken, bildiğin halk otobüsü denk geldi. Atladım 2 lira verip evin önünde indim.

Bir on dakika kadar oturdum bankta...

Şimdi eve çıkmam lazım eve çıkınca yazmaya devam ederim...

Şuan oturdum yatağıma yazmaya devam ediyorum.

Uyumak istiyorum... Arasana be arasana yarim. O ipekten kopup gelen sesini duyayım... Söz verdim sana seni zor durumda bırakmayacağım diye bende arayamıyorum bari sen ara be....

...…....................
............
.........
.......
.....
....

Ve o an dua kapısı açıkmış ki sen aradın.

Sana yalan söyleyebilirdim zaten hepi topu konuşacağımız bir dakika 17 saniyeydi. İçimden geldiği gibi biraz kafam güzel dedim...

Sen ne dedin... "Bir daha içki içersen arama beni"

Kaç kere içki içtiğimi gördün de bu cümleyi kurdun...

Kaç kez sarhoş olduğumu gördün de bu sözleri sarf ettin...

Demek ki o an o dua kapısının açık olduğu anda eksik dua etmişim... Ara be yarim arada iki güzel kelam et demeliymişim.

İki güzel kelam et demediğim için aradın ama gönül koyarak yüzüme kapattın telefonu...

Ne olurdu sanki azıcık nazlandırsaydın beni... Ne olurdu sanki "bak bebeğim bu son olsun bir daha içmek yok" deseydin de ben senin bebeğim demen hatırına sabah namazına uyansaydım da vakit namazının ardından şükür namazları eda etseydim...

İçimin nasıl paramparça olduğunu bilsen İkbal olmaktan utanırdın...

Bir gün mutlaka aşkım...

-iphone'mdan gönderildi-






Mektubu okumaya devam et »

İkbal'e Mektuplar-48 (Seni Çok Özlüyorum)


Seni çok özlüyorum.

Anlat ne kadar özledin deseler kelimelerim kifayet eder mi, dağarcığım kafi gelir mi bilemiyorum.

Seni özlemek kızgın çöl ortasında kavurucu güneş altında, günlerce aç ve susuz olarak yürümüş adamın suya duyduğu özlem gibidir.

Hani susuzluktan etin kemiğin çekilir ya işte öyle.

Seni özlemek 800 km hızla giden air base uçağının kayalaşmış dağcıklara çarpması gibidir. Değil beşerin parçası uçağın ve maddenin zerresi kalmaz ya işte seni özlemek öylle bir şey.

Sen her sabah İkbal'siz uyanmanın verdiği acıyı zihninde tasavvur edebilir misin?

Her uyandığım da yanımda olmayışın, her sabah yepyeni bir hayal kırıklığıdır. Rüyalarında sarılırsın,öpersin,koklarsın,saçlarına dokunursun mutluluk denen kavramı gerçekten tatmaya başlamışsındır o da ne bir açarsın gözlerini rüyaymış. İşte her sabah hayal kırıklıkları ile uyanırım ben.

Bir yolu olmalı,bir çaresi bulunmalı bunun.

Bir iğnesi,ilacı,şurubu,serumu olmalı İkbalsiz'liğin...

Çok mu fenalaştın İkbal Tedavi merkezine gidip iki İkbaltoksan serumundan bağlanmalı ve ağrıların acıların biraz olsun hafiflemeli mesela..

Gecelerin rüya süresi uzatılmalı, İkbal'siz geçen kısımları tedavülden kaldırılmalı...


Çok özlüyorum seni... Özlemekten kafamı duvarlara vura vura hücrelerine ayırmak istiyorum. Hani madde bağımlısı gençleri sinemagrafik sahnelerde canlandırırlar, uyuşturucu madde alamadığı için camı çerçeveyi indirir, yatakları parçalar, eline ne geçerse duvarlara, yerlere fırlatır ya işte İkbal'e müptela olmuş gönlümde böyledir.

Bir aşık adam bu kadar yerlerde süründürülmez.

Zaten aramıza yollar, mesafeler, zamanlar girmiş bir de sen üzme beni...

Ne bileyim herşeye rağmen mutlu olmaya çalışmak bile mutlu eder insanı.

Mesela pür neşe içinde konuşabiliriz telefonlarda... Bir günaydın mesajı yazarsın mesela... Açarsın anlık görüntülü konuşma araçlarını "erkeğim" der kapatırsın bu bana bir süre yeter.

Hiç mi okulda eline kalem kağıt vermediler be kadın... İki kelamdan imtina ediyorsun.

Mutsuz olduğunu biliyorum. Nerden mi biliyorum babamdan... "Mutsuz insan sürekli hastalık halindedir" derdi.

Ne vakit arasan hastasın. Sesini cıvıl cıvıl duymak görüşmelerimizin başlangıcında kaldı.

Kadın istesin herşeyi yapar. Bir yol bulur, bir çözüm üretir derdi babam.

Bir yol bu be İkbal, bu can ağrısı dinmese de hafiflesin biraz.

Resimlerine bakmaktan her bir pixelini ezberledim be yavrum.

Seni çok özlüyorum. Bu kadar saçmalamışlıklarımı sana olan hasretime istinaden mazur ve makul gör.

Seni seviyorum.
Bir gün mutlaka aşkım.

-iphone'umdan gönderildi-
Mektubu okumaya devam et »

İkbal'e Mektuplar-38 (Hayaller Gerçek Olsa)

İkbal'im...

Bak şimdi...

Yakmışız gemileri Tarık bin Ziyad gibi,arkamıza bakmadan, çıktığımız aşk yolundan bir daha geri dönmemek için tüm gemileri yakmışız. 

Atlamışım otobüse,uçağa,arabaya basmış gelmişim Yozgat'a, siz bir kaç parça eşyayla hazırlanmışsınız köşe başında bekliyorum sizi, koşar adım geliyorsunuz. Atlıyoruz arabaya doğru Ankara'ya, aldığımız biletlerdeki koltuklarımıza kuruluyoruz. O uçak yanımda sevdiklerim varken güzel ülkemin semalarında süzülerek en sevdiğim şehre doğru yol alıyor. Adana,ya geliyoruz.

Atlayıp bir taksiye doğru evimize doğru yön veriyoruz içimizdeki heyecana.

Gece saat olmuş, oğullarımız, kızımız uyuya kalmış kollarımızda sen sessizce açıyorsun kapıyı,içeri girip onu yatak odasına yatırıyoruz, onlar rahat uyusun da biz hemzeminde de yatarız diyoruz.

Sonra bir çay koyuyorum ben, soğuk deyip kombiyi sonuna kadar açıyoruz.

Çaylarımızı yudumlarken sen yarı uzanır vaziyette kucağımdasın. 

Bir yandan birbirimizin gözlerinin içine bakıyor bir yandan kalp atışlarımızın ritmini düzene sokmaya çalışıyoruz. Kupa bardağımdaki çaydan bir yudum alıyor sonra gözlerimi kapatıp açıyorum. Rüya gibi bir şey diye geçiriyorum içimden.

Gece saat tam 3'ü gösterirken gözlerin mahmur bir uykuyu çağırıyor gibi küçülüyor. Sonra tek kişilik yatağa geçip uzanıyoruz. Bir müddette bu uzanışın keyfini sürüyoruz.


Sen sol kolumun üzerinden göğsüme doğru serilmişsin, ben sana sımsıkı sarılmışım.

Bir süre sonra esselatü hayrün minen nevm diyor müezzin, usulca doğruluyorum yanından, güzel bir abdest alıp evin en karanlık kısmında huşu ve hudu ile sabah namazını kılıyor namazdan sonra sizi bana bahşettiği için Tanrı'ya şükrediyorum.

Namazım bitince tekrar koynuna giriyorum. Bir ara yarı araşık gözlerini açıp ben olduğumdan emin olmak istercesine bir çekingenlikle bakıyorsun bana, emin olunca sokuldukça sokuluyorsun koynuma.

Sonra öpmeye başlıyorum seni... Dudağını,yanağını,gözünü,burnunu,alnını,boynunu her yerini öpüyorum.

Sabah olunca siz uyanmadan, daha horoz sesleri kilitliyken, kargalardan daha erken uyanıp kahvaltı hazırlıyorum size, gidip sıcacık pide ve nutella alıyorum ekstradan.

Güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Sonra orurup neyi nasıl yapacağımıza karar veriyoruz. Eşyalarımıza, evimize,barkımıza, çocukların okuluna...

Sonra sensiz geçen zamanlara inat senli zamanlar geçiriyorum.

Sabah olunca beni işe öperek uğurluyorsun, akşam eve geldiğimde öperek karşılıyorsun. Yemeklerimizi hazırlamışsın. Allah'ın verdiği nimetlerle karnımızı doyurup, çocuklarımıza öğrettiğim yemek duasını okumalarıyla bu nimetlere teşekkür ediyoruz.

Hep birlikte topluyoruz masayı, sen Türk kahvesi yapayım mı diye sorduğunda oğullarıız hadi baba camiye gidelim diyor. Gelince içeriz diyorum.

El ele tutuşup köşedeki camiye yatsı namazını kılmaya gidiyoruz. Baba ve oğullar yan yana kılıyoruz namazımızı.


Bir gün mutlaka aşkım...

-iphone'umdan gönderildi.-

Mektubu okumaya devam et »

İkbal'e Mektuplar-37 (Biz Kavuşursak)

İkbal'im
Yarim... Sevdiğim kadın...

Zaman geçiyor ve biz zamanın akrep ile yelkovanı arasında eziliyoruz. Bizim kavuşmamız lazım. Bizim aşkımızı yaşamamız lazım doyasıya...

-Niye mi?

Bunu duymamış olayım, bunu ne sen bana sordun ne de ben duydum farz edelim.

Ya da yok madem sordun cevaplayayım. Bizim yanyana olmamız lazım çünkü dünyadaki tüm savaşlar biz yanyana olunca, biz kavuşunca biter.

Küresel ısınma mesela biz kavuşursak dünya iklimlerinin düzeni yeniden sağlanır.

Biz kavuşursak, nesli tükenmekte olan hayvan türleri aşka gelip neslini kurtarır.

Biz kavuşursak medeniyetin ayak basmadığı doğu afrika kabile köylerine bile uygarlık nasip olur.

Biz kavuşursak tüm siyasi belirsizlikler kaybolur mesela ülkemizde hükümet bile kurulabilir.

Biz kavuşursak sınavsız üniversite imkanları doğar.

Biz kavuşursak Kpss adı berilen her memuriyetin torpil ile gerçekleştiği düzen yıkılır. Hakeden memur olur mesela.

Biz kavuşursak terör biter.

Biz kavuşursak her türlü emperyalizm ve kapitalizm karanlık dünyanın karanlığına gömülür.

Biz kavuşursak mesela, Kıbrıs sorunu çözülür tüm dünya devleri yavru vatanınızı devlet olarak tanır.

Biz kavuşursak kimse sabah uyanamayıp servisi kaçırmamazlık etmez, herkes işine zamanında yetişir.

Biz kavuşursak hiç bir baba evladından ayrı kalmaz.

Biz kavuşursak yoksulluklar ve yolsuzluklar son bulur. Kimse kimseyi kandırmaz dolandırmaz.

Biz kavuşursak dün vatandaşının gelir seviyesinartae herkes ailesinin tüm ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılar.

Biz kavuşursak, anneler evlatlarını bırakıp gitmez.

Biz kavuşursak, hiç bir evladın babası ölmez mesela.

Biz kavuşursak yanlızlıklar ve yanlışlıklar ortadan kalkar. Her sevgili sevdiğine kavuşur.

Biz kavuşursak, tüm insanlar birbirine iyilikbyapar ve herkes herkese saygılı olur.

Biz kavuşursak, hiçbir çocuk mutsuz olup ağlamaz.

Biz kavuşursak gücünü ve tahammülünü kaybetmiş erkekler yeniden o gücün damarlarında hisseder ve her işi başarırlar.

Biz kavuşursak, tüm insanlık uyuşturucuyu,alkolü,sigarayı ve her türlü madde bağımlılığını bırakır.

Biz kavuşursak, inkansız aşk diye bir kavram kalmaz, tüm aşklar vuslata erer.

Biz kavuşursak soğuk kış günlerinde, ayaz gecelerde kimse sokaklarda kalmaz.

Biz kavuşursak herkesin evi barkı olur.

Biz kavuşursak, Beşiktaş şampiyonlar ligi kupasını kaldırır.

Biz kavuşursak milli takım her dört yılda bir dünya kupasını kazanır.

Biz kavuşursak, Adanaspor ve Adana Demirspor süper lige yükselir.

Biz kavuşursak, tüm kötülükler son bulur.

Biz kavuşursak, tüm dünya Nihal Atsız,Oğuz Atay okur.

Biz kavuşursak, şiir denilince akla Cemal Süreyya, Cemal Safi gelir.

Biz kavuşursak, Şeytan çıldırır, cinler yerle yeksan olur.

Biz kavuşursak değil Mars'ta, jüpiter'de ve diğer gezegenlerde de su bulunur.

Biz kavuşursak, aya mekikler değil , uçak seferleri düzenlenir.

Biz kavuşursak uzaylılar dünyaya iner ve kardeş  kardeşe yaşarız.

Biz kavuşursak, trafik kazaları olmaz, kimsenin canı yanmaz.

Biz kavuşursak tüm kargolar alıcısına zamanında teslim edilir.

Biz kavuşursak, tarlalardaki hasatlar daha fazla ürün verir.

Biz kavuşursak kavgalar ve anlaşmazlıklar biter herkes herkesi sever.

Biz kavuşursak, kimsenin telefon faturası kabarık olmaz, kimse borcundan dolayı icralık olmaz mesela.

Biz kavuşursak dünyadaki tüm nükleer santraller kapatılır yerine yaşanabilir alanlar inşa edilir.

Biz kavuşursak kanaerin tedavisi bulunur.

Biz kavuşursak su ile çalışan arabalar piyasaya sürülür.

Biz kavuşursak yüzde yüz yerli otomobil ve yerli uçak yaparız.

Biz kavuşursak Devlet Bahçeli istifa eder.

Biz kavuşursak Tayyip Erdoğan'ın yüce divanda yargılandığını görürüz.

Biz kavuşursak apo itinin idam edildiğine şahitlik ederiz.
Biz kavuşursak, pkk dağılır.

Biz kavuşursak, hiç bir ayakkabı ayak burmaz.

Biz kavuşursak her gece sevgililer birbirine sarılarak uyur.

Biz kavuşursak gökyüzünün rengi hep mavi olur, kara bulutlar hiç kaplamaz gökyüzünü mesela.

Biz kavuşursak, tüm radyo frekansları sadece aşk şarkıları çalar.

Biz kavuşursak tüm insanlık Yıldızdoğan ve Öztunç dinler.

Biz kavuşursak olmazlar oldurulur.

Biz kavuşursak dolapta yoğurtlar ekşimez mesela.

Biz kavuşursak, dünya irmik helvası festivalleri düzenlenir.

Biz kavuşursak her cuma kocalar karılarına çiçek alır.

Biz kavuşursak aşktan yanarız be güzelim.

Biz kavuşursak dünyada cenneti buluruz.

Biz kavuşursak çok mutlu oluruz be.

Birgün mutlaka aşkım.



Mektubu okumaya devam et »

İkbal'e Mektuplar-36 (Avazım Çıktığı Kadar Susarak Ağlıyorum)

Moğollar grubunu bilir misin bilmem?

O grubun bir şarkısı vardı!

Bi'şey Yapmalı...
İşte aynen, bizde bu sevda için, bu ilişki için, bu birliktelik, bu söz vermişlik için, bu fedakarlıklar için bir şey yapmalıyız.

Ya da ne bileyim. Bizim elimiz kolumuz bağlı nihayetinde, şöyle bir peri kızı çıksa gelse, iki parmağını şıklatınca her şey düzelse her şey mesela...

Yada bir cin çıksın üç dilek dileme hakkımız olsun. Ben üç kere seni dileyeyim, sen üç kere beni dile...

Karanlıklar ülkesinden bir prens gelse örneğin, onunla en çetin savaşlara katılsam, o da bu yoldaşlığımı ödüllendirmek istese, dile benden ne dilersen dese, seni dilesem...

Yada bir gece rüyama aksakallı dede girse, sana nasıl kavuşacağımın numaralarını anlatsa...

Ne olur, ne yapılır, ne yapılabilir bilmiyorum ama bir şey yapmalıyız.

Tam herşey yoluna giriyor, artık dipsiz bir sevda yaşayacağız derken, ya sesine ket vuruluyor, ya seni görmemi engelliyorlar.

Bazen aklımda almıyor değil hani...

Bir insan hiç aramaz mı ya... Bir insanın 24 saat içerisinde hiç mi vakti olmaz ya..

Senden bazen çok şikayet ediyorum biliyorum.

İçimdeki yangını bir nebze olsun dindirmenin yollarını bulmalıyım. Aklıma bir kaç fikir de gelmiyor değil. İnşallah önümüzdeki günlerde bunlardan bazılarını yapabilme gücünü kendimde bulabilirim.

Çok bişey istemiyorum ki, sesini duyayım katıksız,
Gül yüzünü göreyim arada bir,
Sen bana sevgilim de, ben sana canımın canı diyeyim.
Sonra kendi köşeme çekileyim.
Ekmek, aş, şu istemiyorum ki, bir nefes istiyorum hayatımı idame ettirebilmek için.
Yemek yemeden, uyumadan durabiliyorum fakat sesini duymadan yapamıyorum. Resimlerinle uyumadan yapamıyorum.

Her gece uyumadan önce kendimi teselli ediyorum. ''Belki yarın daha güzel olur''

O kadar çok özlüyorum ki seni, kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum.
Seni nasıl özlediğimi anlatsam, beklemeler utanır.

Ben istiyorum ki, sadece benimle ol, benimle gez, benimle uyu,  bana dokun...

Sabahları seni özleyerek uyanıyor, geceleri özleyerek uyuyorum.

Birisi nasılsın dese, İyiyim, yani kötüyüm, aslında çok özledim diyorum. normal cevaplar yetmiyor artık. Anormalleştiren bir aşkın pençesinden nasıl kurtulabilirim bilmiyorum.

Alkolik olsam yeşilay'a giderim. Çok sigara içtiğim zaman kızarım kendime bırakırım. Ama seni çok özlediğimde ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.

Ama sende hiç yardımcı olmuyorsun be aşkım. Bir yol göstersen, yol göstermeni geçtim. Bu kadar acımasız olmasan, kanayan yarama parmağını sokup deşmesen bari.

Ulan bu adam da beni özlemiştir. Hani ben özlemedim de bu adam özlemiştir, yazık be adama diyerek bir sesini duyur bari be...

Gecemi gündüzümü kabuslara çeviren tehlikeli kelimelerden senaryolar yazıyorum kendime. Hani bölüm bölüm dizilerin başında bölüm isimleri vardır ya.. Seni özlediğim her gün ayrı bir bölüm ve ben her bölüme ayrı bir isim veriyorum.

Mesela geçtiğimiz günlerde yayınlanan özlemimin adı, Ben özlüyorum, başkaları sarılıyor olarak kabul gördü gönlümün kamuoyunda...

Fransızca'da özlemek yerine eksik bırakmak diye bir fiil vardır. Gramer derslerinde öğretilen ilk fiildir. Mesela onu özlüyorum yerine o beni eksik bıraktı şeklinde cümle kurulur. Bu durum Fransızca'ya mahsustur. Anlatılması gerekenden fazla anlamlar yükler bazı fiiller cümlelere...

Bazen avazım çıktığı kadar susarak ağlıyorum...

Sesimi, feryadımı kimselere duyuramıyorum.

Mesafelerde ayrı bir zulüm konusudur. Sevdiğin kişiye erişemeyeceğin bir mesafedeysen mesela özlüyor mu unutuyor mu bilmezsin ve bu adamı deli eder.

Nerdedir, ne yapıyordur, şuan yanında kim vardır soruları çıldırtır adeta...

Unutamadaığım kokunu özlemek Tanrının bana bir belası olmalı, bunun başka bir açıklaması olamaz...

Belki de ruhumu dinlendireni bedenimin kızgınlığını alan tek düşünce, başkalarını özlüyor gibi yapıyor ama beni özlüyor cümlesi oluyor. Bunu düşününce bir nebze olsun rahatladığımı hissediyorum.

Aynı günde dört mevsimi yaşamak gibi bir şey bu diyor şair,  önce özlüyor, sonra ağlıyorum. Akşamları küsüp, geceleri çok seviyorum diyor.

Özlemekten daha kötü ne olabilir diye aklımdan geçirdiğim zamanlar olmuştur.  Özlemekten daha kötü olan şey özlediğini özlediğin kişiye söyleyememekmiş...

Ölene kadar sana sarılmak istiyorum... Tek istediğim bu...

Bir cümlen yetiyor bazen nefes almama...

Nolur ara, nolur bir kelime yaz.. Bişey söyle ki, içimdeki kayayı atsın. Bişey söyle ki, yüreğimde püsküren volkanlar sönsün. Seni seviyorum de mesela...

Artık sana yazmak bile acımı hafifletmiyor. Her geçen gün müptela insanlar gibi bağlanıyorum sana...

Gelmeni istiyorum yada çağır beni artık.

Bir gün mutlaka Aşkım...
Mektubu okumaya devam et »

İkbal'e Mektuplar-35 (Sensizlik Çok Zor)

İkbal'im...
Sensizlik çok zor be sevdiğim...

Hep seni düşünmekten bazı zamanlar beynime kramplar girdiğini, kafamın içindeki her zerrenin uyuştuğunu hissediyorum. 

Sensizlik acı bir lokma gibi düğüm düğüm boğazıma takılıp beni nefessiz bırakıyor.

Sensizlik en kötü kabuslarımdan kolajlanmış bir baş yapıt gibi sürekli kafamın içinde, uykularımın içinde, gecemin, gündüzümün içinde dönüp duruyor.

Sensizlik güç kaybetmek, sensizlik yorgun ve bitap düşmek, sensizlik karanlık bir odada yere oturup, karanlıklara ve sessizliğe bürünmek demektir.

Sensizlik nefessiz kalmak demektir.

Kaç kişi kaldık ki şu dünya da, bir kadını kara kaşı, kara gözü, güzelliği, boyu, endamı için değilde sadece ve sadece gönlünü titreten anlar için sevenlerden.

Sensizliğin tarifini yap deseler dilim lâl olur benim. Konuşamam. Anlatamam.

Keşke kavuşabilme ihtimalimiz olsaydı da , bende sana yazmak zorunda kalmasaydım.

Sensiz kalacağıma kör kuyularda yıllarca cezalandırılmaya razıyım.

Ne olurdu sanki bizde kavuşup mutlu olsaydık. İzzet Günay'ın Türkan Şoray'a dediği gibi... '' Sevgi de yetmiyormuş, çok eskiden rastlaşacaktık.''


Ne yapalım, bizde tüm senaryoları değiştiririz. Sevginin yettiğini, yetebileceğini gösteririz belki. Kavuşamasak da sevmekten vazgeçmeyiz. Kavuşamadan öldüler denilsin de arkamızdan, sevdiler, sevgileri bitti demesinler.

Bir gün mutlaka aşkım.

Mektubu okumaya devam et »

İkbal'e Mektuplar-34 (Mutlu Olalım İmkanlara İnat)

İkbal'im...

Ben seni çok sevmişim... O kadar çok sevmişim ki, damarlarımda dolaşan kanın akışkanlık ivmesi değişti, kalbimin ritmi hızlandı adını sayıklamaya başladığımdan bu yana, resimlerine değil resimlerindeki göz bebeklerine bakarak nefes alıyorum adeta.

Ben senle mutluyum. Senle adam oluyorum. Sen olunca yanımda, aşkım dediğin zaman, seni seviyorum dediğinde, sevdiiğim adam diye fısıldadığın anda mutlu oluyorum ben, bambaşka bir adam olup, kendime derhal çeki düzen verme azmi ve gayreti hasıl oluyor bende.

Sen biraz uzak dursan bana, sen azıcık ötelesen mesela yere düşen kristal parçası gibi tuzla/buz oluyorum. Kendimi geri toparlayabilmek o vakitten sonra ya şarabın, ya rakının insafına kalıyor.

İmkanlar kötü, şartlarımız zor ama olsun be sevgilim... bizde imkansızlıklar içinde, mümkünatı olmayan şartlarda mutlu olalım. İmkanlara inat mutlu olalım be sevdiğim.

Kolay olan çabuk kaybedilirmiş, boş ver biz zor olanı yapıp kavuşalım be yarim. ''Elalem ne der'' demeyelim mesela... Annemiz, babamız, kardeşimiz demeyelim.

Bizi sevenler bizim sevdiklerimizi de kabul etsin koşulsuz şartsız. Yaptığımızın yanlış olduğunu isimleri gibi bilseler de bizi üzmemek için sussunlar mesela...

Bir insan hayattan durmadan yumruk yer mi ya... Yüreğimin ağzı burnu kan revan oldu. Yumruksuz günüm geçmiyor.

Uzaktan bakınca güçlü görünüyorum değil mi?

Güçlü falan değilim... Tek gücüm sensin, sen varsan kendimi mitolojiden çıkıp gelmiş Kürşad'lar, Külteginler, Urungular gibi hissediyorum. Tutsan elimi belki Urungu ile Ayhanım gibi tereddütsüz atlarız kara ölüm çukuruna.

Liseye yeni başladığım zamanlarda bir kızı sevdiğimi ama şartların zor olduğunu babama anlattığımda babam şu cümleyi küpe olarak takmıştı kulağıma

''Sen hem gülü seveyim diyorsun, hem de dikeni elime batmasın diyorsun, bana bak adam rezil rüsva olmayı göze alamayandan aşık olmaz''
Belki o gün bugündür böyle rezil rüsva olmamışımdır. Belki bu kadar yolumdan şaşmamışımdır.

Bu yaşadığımız hayat değil, bildiğin 400 metre engelli koşu yapıyoruz. Hem nefes nefese koşuyor hem de bir bir engelleri geçmeye çalışıyoruz.

Keşke demek istemiyorum ben. Belki şöyle olsaydı demek de istemiyorum. Zaten hep keşkeler ile belkiler değil midir binlerce aşığı mahveden...

İkbal'siz günüm geçsin istemiyorum... 

İçimde sana bir sarılmalık acım var. Bir sarılsam sana tüm acılarım dinecek, tüm kanamalarım son bulacak gibi...

Sensizlikte kurduğum cümleyi o dizi de duyunca ev arkadaşlarım da çok şaşırdı.

''İkbal'lerden haber yok, Vural'lar bitap vaziyette'' derdim hep...

Gözüme uyku girmiyor İkbal... Sensiz uyuyamıyorum. Sadece artık bitkin düşüyorum yatağa ve biyolojik olarak, hayatı idame hususunda kapanıyor gözlerim.

Sensiz yaşamak istemiyorum, seninle yaşlanmak istiyorum...

Mesela, her sabah uyandığımda koynumda huzurla uyuduğunu görmeliyim ki, günüme şükürler ile başlayayım.

Ya da akşam eve geldiğimde sen kapıyı açana kadar küt küt atmalı kalbim sen kapıyı açıp bana gülümsemeler bahşettiğinde sabah şükürlerime akşam şükürleri eklemeliyim.

Akşam eve koşa koşa gelmeyim, sabah evden çıkarken resmen yaka paça atmalısın beni evden.

Sesini duymadığım gün yaşanmış değil İkball.

İyi bir adamım ben, kötülük düşünemem, menfaat güdemem, kıramam, kızamam, ama mevzu bahis sen olunca içimden bir canavar çıkıyor adeta... Sensiz geçirdiğim her gün takvimlere kurşunlar sıkmak istiyorum.

Sensiz geçirdiğim saatleri bana tik tak tik tak diye hatırlatan saatleri paramparça etmek istiyorum.

Sabahları beni uyandıran alarmları fırlatıp atmak istiyorum hayatımdan.

Hayat kısa ve bu kısacık hayatta İkbal'li pişmanlıklar yaşamak istemiyorum.

Neyse çenem düştü ben gideyim en iyisi...
İş bekler...

Keşke İkbal beklese ama olmuyor işte...

Bir gün mutlaka aşkım..

Mektubu okumaya devam et »